24 Nisan 2012 Salı

Gökçeada; Eski Bademli Köyü/Yıldızkoy/Tepeköy Çınaraltı

Gökçeada'yı ziyaret etmek için nefis bir zaman. İlkbahar her yerde kendini hissettiriyor. Tatil sezonu henüz başlamamış; tüm köyler, sahiller tenha. Çoğu yerde sadece bizim ayak seslerimiz var...

İstanbul'dan cumartesi sabah saat 5:30'da arabalarla hareket edip, 4 saat sonra feribotun hareket edeceği Kabatepe limanına varmıştık bile...

Çocukların Bay Gepetto'yu yutan balinaya benzettikleri arabalı feribot ile, 1 saat süren yolculuğun ardından Gökçeada'ya vardık.  

Otelimiz ''Gökçeada Yeşil Vadi Pansiyon''. Kaloriferi olmayan, ihtiyaç duyulan enerjinin güneş aracılığı ile üretildiği, adına yaraşır şekilde, yemyeşil bir vadiye bakan şirin bir çiftlik-pansiyon.
Konfor arayanlara uymaz. Bizim için güzel ve yeterliydi.
 http://www.gokceadarehberim.com/nm-Ye%C5%9Fil_Vadi_Pansiyon-cp-159

Otele yerleşip hemen keşfe başladık. Adanın güneyindeki Aydıncık plajı, çok rüzgarlı olduğu için keşfe adanın kuzeyinden devam etmeye karar verdik.

İlk durağımız ''(Eski) Bademli (Gliki) Köyü''. Erikler ve bademlerin yeni yeni olgunlaşmaya başladığı ıssız köyde, Murti her bulduğu ağaca tırmandı. Çocuklar da onun kucağında, ağaçlardan meyve toplayıp yemenin tadına vardılar. . .

Köyün insansız sokaklarında dolaştık. Beğendiğimiz bir taş evin avlusundaki çeşmede oyalandık. Yaprakları henüz yeşermeye başlamış dut ağacının hakim olduğu minik meydanda soluklandık. Çocuklar, meydanda buldukları kiremit parçalarından tebeşir yaparak yerleri boyadılar. Bizler de bir tahta banka oturup çocukları izlerken, hemen yanıbaşımızdaki ''kapalı'' köy kahvehanesinden kahve içmenin hayallerini kurduk. Hoş; o kahve açık olsa, Bademli Köy'ü bu kadar güzel gözükmeyecekti gözümüze o da ayrı!:)


Meydandaki kahvehanenin 1903 tarihli güneş saati. Hemen yanındaki dut ağacının büyümesi ve güneşi engellemesiyle işlevini kaybetmiş.


Bademli Köyü'nden sonra öğle yemeği için hemen yakındaki Kaleköy'de mola verdik. Bizden başka kimsenin olmadığı ''Son Vapur'' lokantasında Rakı-Balık-Meze her zamanki gibi şahane! Çocuklar yine oyunda. Her zaman her yerde:)

Öğle yemeğinden sonra adanın kuzeyindeki Sualtı Milli Parkı'nda yer alan Yıldız Koyu'nda, sert esen rüzgara rağmen güzel zaman geçirdik. Koyu çevreleyen fantastik kayalıkların şekillerinin Gaudi'ye ilham vermiş olabileceğini düşündük.
Çocuklar da buraya bayıldılar. Denizanası ellediler. Üzerinde yosun olmayan  volkanik kayalıklarda kaymadan yürüyebilmenin keyfini sürdüler.  Murti bana ''sarmaşık'' dediği yabani kuşkonmaz bulmayı öğretti.

Çocukları Yıldız Koyu'ndan ''ertesi gün yine geliriz'' diyerek zar zor ayırdık.


Bir sonraki durağımız ''Semadirek Adası'' manzaralı Tepeköy Çınaraltı oldu. Buraya da hayran kalınca ertesi sabah burada piknik yaparak kahvaltı etmeye karar verdik. 

625 yaşındaki muhteşem çınar ağacı

Ege arabada uyuyakaldığı için 1 eksikle aile fotoğrafı...

11 Nisan 2012 Çarşamba

Uzunya

Bu haftasonu temiz hava ve doğa ihtiyacımızı Uzunya'da giderdik.
Uzunya, Karadeniz sahilinde küçük bir koy. Demirciköy'ün merkezinde yer alan, sadece kubbededen ibaret ilginç camiden sağa sapıp arabayla 5 dakika sonra ulaşılabilen, insana kendini tatilde hissettiren bir yer. İstanbul Maslak'a uzaklığı da sadece 30 dakika.


Çocukların rahatça koşturup kumlarda ve çimenlerde oynayabildikleri, kalabalık bile olsa medeni/sakin bir yer Uzunya. Çocuklar oynarken çimlere uzanıp keyif yapmak ya da Uzunya Restaurant'ta leziz rakı-balık-mezelerin tadını çıkarmak mümkün. http://www.uzunya.com/

Benim ve Başak'ın burada yapmayı en çok sevdiğimiz şey patikalarda yürümek. Taylan, Ege ve Güney'i de bu zevkimize ortak etmek için önce sahilde bulduğumuz bir değnekle tüm çocukları Keçi'ye çevirdik. ''Abrakadabra tüm çocuklar keçi olaaaa!'' Çocuklar keçi kimliklerini hemen benimsediler ve yürüyüş boyunca patikaları ''meeeleyerek'' kat ettiler. Aslında en keyifli patika, koyun hemen ucundaki yeşil minik evin önünde uzanan patika. Buradan muhteşem Karadeniz manzaralı buruna ulaşılıyor. Biz bir yerde çocuklar korktuğu için buruna kadar yürüyemedik ama çalı çırpı içinde yürümek; çiçek, böcek ve inek kakalarını incelemek çocukları ve bizi mutlu etmeye yetti:)


3 Nisan 2012 Salı

Mısır Çarşısı-Pandeli-Rüstem Paşa Camii

Bahar gelince bizim ailenin Mısır Çarşısı'na bir uğrayası gelir.
Mısır Çarşısı'nın yanındaki açık pazarda satılan ördek yavrularını, civcivleri, tavşan yavrularını görmek, çocuklara göstermek, terasta saksılara dikmek için sebze meyve fidelerinden satın almak bizim baharı karşılama alışkanlıklarımızdan oldu. Buradaki hayvanlarla haşır neşir olmayı, (plastik bidonlardaki sülükler dışında!) çocuklar da çok seviyorlar.


Mısır Çarşısı'nın içi ise başka güzel. Rengârenk eşyalar, baharatlar, dükkânlar çok hoşuna gidiyor çocukların ve tabii benim. Çoğu AVM'den farklı olarak kişiliği, kültürel derinliği, kendine has rengi, kokusu olan yerler bu eski çarşılar... 

Mısır Çarşısı'ndaki raflarda, tezgahlarda insanın kendini kaybetmemesi çok zor. Bu seferki keşfimiz; şekersiz, balla ve narla yapılan fıstıklı lokum oldu. Mmmmm:) 

Çarşı içi ve dışında epey dolaşıp, etraftaki kokuların etkisiyle erkenden acıkıp, Mısır Çarşısı'nın Eminönü girişinde yer alan tarihi Pandeli Lokantası'nda öğle yemeği molası verdik. Mutlu'ya söz verdim. Bundan sonra İstanbul'daki günübirlik tüm gezilerimizde bir durağımız da iyi bir lokanta olacak diye:) 
 http://www.pandeli.com.tr/

Pandeli Lokantası-1
Pandeli Lokantası-2
Pandeli Lokantası-Dik Taş Merdivenler
Pandeli çıkışında, çocukların koşma ve oyun ihtiyaçlarını gidermek için, İstanbul'da en iyi yerlerden olan camiler yine imdadımıza yetişti. Tahtakale'de, kapısı Hasırcılar Çarşısı'na gizlenmiş, İstanbul'un bence en güzel ve de özel camilerinden olan Rüstem Paşa Camisi'ne gittik.  Bu cami,1561 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın veziri ve damadı Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış. Az turistik ve küçük, ama güzel ve huzurlu bir cami. İçinde İznik çinilerinin en güzel örneklerini barındırıyor. Etrafta başka çok büyük camiler olduğundan sanırım, ibadet için de çok tercih edilen bir cami değil burası.... Ne de olsa bu devirde ibadetin de görünür olması önemli!

Çocuklar her zaman olduğu gibi en çok tespihlerle oynadılar. İçerde halıların üzerinde, dışarda avluda doyasıya koşturdular ve çok eğlendiler.


En Sevilen Oyun Tespih Takma Takıştırma

4+4+4 yeni eğitim siteminde, din derslerinde, camilerin çocuk oyun alanları olduğu algısıyla büyüdüklerinden farklı bir bakış açısına sahip olacak bizim çocuklar sanırım:)

Başak 2 yaşındayken 3 yıl önce yine Rüstem Paşa Camisi'nde