30 Mayıs 2012 Çarşamba

Anneler Günü Hediyesi: Kariye ve Süleymaniye-2

İstanbul'da bizim beton mahallelerde asırlık çınar ağaçları bulunmadığından, çoluk çocuk ağaca tırmanmaktan mahrum kalmasın diye, Osmanlı'nın camilerini sık sık ziyaret ediyoruz..... Çınar ağacının Osmanlıda ayrı bir yeri ve değeri olduğundan, her cami avlusunda bizim çocuklara uygun bir çınar ağacı var mutlaka....


Anneler günümüzün 2. hediyesi Kariye'den sonra Süleymaniye Camiii.... Süleymaniye Camii'nin dini ve tarihi açıdan önemi bir yana, İstanbul'un dış avlusu en çimenli, çocukların koşturabileceği alanı en geniş ve sakin camisi olması bizim yana:)

Caminin dış avlusunda ağaçlara tırmanıp doyasıya koşup oynadıktan sonra, elimizde İstanbul rehberi, Süleymaniye Camisi'nin iç avlusunun ortasında yere çöküp, çocuklarla camiyi keşfe daldık. Rehberde yer alan cami planını inceleyip kendi bulunduğumuz yeri belirlemekten, plandaki detayları orjinal mekanda bulmaktan ve caminin kaç minaresi olduğunu keşfetmekten, başta Kuzey olmak üzere Başak ve Ege de epey hoşlandı.

Bizler de bu vesileyle Süleymaniye Camii'nin 4 minaresi olduğunu, bunun nedeninin Kanuni'nin İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü padişah olması; bu dört minaredeki on şerefenin de Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işareti olduğunu öğrendik.



Süleymaniye Camii İç Avlu Şadırvanı Detayı
Bu detay fotoğrafını görüp bunun ne olduğunu bilen Kuzey'e de kocaman bir aferin
Süleymaniye Camii içinde ibadet bölümü, ziyaretçi bölümünden ahşap paravanlarla ayrılmış ama bizim çocuklar tespihlere ulaşmak için tüm paravanları aşıp her zamanki gibi amaçlarına ulaştılar:) Cami içinde taklalar attılar, halılarda yuvarlandılar.


















Camiden dışarı çıkıp bu sefer kendimizi arka taraftaki Haliç manzaralı avluya attık. Çocuklar burada da, camii girişinde ayakkabıları koymak için verilen ince naylon poşetlerle kendi oyunlarını yarattılar. ''Avludaki rüzgarı poşete doldurup şişirme oyunu''

Ege, rüzgar onun poşetini bir türlü doldurmadığı için biraz üzüldü:(



Anneler ve hediyeleri:)
Bu güzel anneler gününü Mutlu'ya meşhur Kurufasülyeci Erzincanlı Alibaba'da yemek ve tatlı ısmarlayarak noktaladık. http://www.kurufasulyeci.com/


Mutlu Mutlu
Babasının oğlu Ege

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Anneler Günü Hediyesi: Kariye ve Süleymaniye-1

''Gökte yıldız çıkmayınca eve giremeyen tip''miş gezentinin bir tanımı da:)  Benim gibi hava kararınca uykusu gelen bir gezentiye verilebilecek en güzel anneler günü hediyesi de Kariye ve Süleymaniye gibi iki şahane yere gündüz gezisi oluyor haliyle...

Sabah erkenden Mısır Çarşısı'nın önünde Şebnem ve Kuzey ile buluştuk. Anca haftasonları görüşebilen Başak, Kuzey ve Ege, birbirlerine kavuşmanın keyfi ve gücüyle hemen bağımsızlıklarını ilan ettiler. Açığa çıkan mutluluk enerjisini zapdetmek gerçekten zor oluyor bu anlarda....


Çarşının karşısından Edirnekapı otobüsüne binip Kariye'ye doğru yola koyulduk. Çocuklar otobüse binmeye bayılıyorlar; bol engebeli yollarda hoplaya zıplaya seyahat etmekten hangi çocuk hoşlanmaz ki? 


Aynı koltuğa bize ihtiyaç duymadan oturmak ve
otobüsün ters gitmesi de apayrı bir keyif..
Kariye'ye varınca yıllardır İstanbul'da olup ta burayı 2. kez ziyaret ediyor olmamıza çok üzüldüm. Üşenmeyip İstanbul'daki zenginliklere daha fazla vakit ayırmak lazım.
(Müze ve mozaiklerle ilgili detaylı bilgiler için bkz: http://kariye.muze.gov.tr/)

Çocuklarla müze gezmek kolay değil. Başak ve Kuzey'in ilgisini, ellerine resimli müze rehberini tutuşturup ''duvarlarda rehberdeki fresk ve mozaikleri bulma oyunu'' oynatarak yüksek tutmak kolay ama Ege için epey efor sarfetmemiz gerekti aşırı kalabalık yüzünden. Yine de iyi idare etti yavrucuk.


 







3 Güzeller Mozaiği
Çocuklar kendilerini mozaik yapma oyunu oynarlarken

Çalışkan Minik Ege

Bir turistin tanımıyla ''şanslı aile''
Bence de öyle:)













Müzeyi gezip bir yandan da mozaiklerde, fresklerde neler anlatıldığını anlamaya çalışırken özellikle Kuzey'in sorduğu soruları yanıtlamak için yaratıcılığı zorlamak gerekti. İşte buna hoş bir örnek:) Müzedeki en iyi korunan mozaiklerden biri, Naos batı duvarında, ana kapının üzerinde, Meryem’in Ölümü sahnesini tasvir eden mozaik. Kumaşlarla kaplanmış lahitin üzerine uzanmış Meryem, etrafında ise havariler, kilise ileri gelenleri ve Kudüs’lü kadınlardan oluşan kalabalık yer almakta. İsa, kucağında Meryem’in ruhunu temsil eden bebek tutmakta..... 

Bizim değiştirilmiş hikaye ise şöyle: Meryem ile İsa hastanedeler. Çocukları olmuş, çok mutlular. İsa'nın elinde yeni doğmuş çocukları var. Etraftaki kalabalık onları tebrik etmeye gelmiş eş-dost. Kollarında haç işareti olan rahipler de doktorlar:)
Meryemin Ölümü

Müze çıkışı öğle yemeğimizi Osmanlı Saray mutfağı konusunda iddialı Asitane Restaurant'ta yemeye yeltenip, rezervasyon yaptırmadığımız için hevesimiz kursağımızda kalmış, Mutlu mutsuz olmuş olsa da Kariye'ye yeniden gelmek için ek bir sebebimiz daha olması güzel. http://www.asitanerestaurant.com/  

Asitane yerine müzenin önündeki avluda yer alan ''Pembe Köşk'' çay bahçesinde bir şeyler atıştırıp, etrafta koşuşturan kedileri ve yavrularını sevip öğleden sonraki durağımız ''Süleymaniye Camisi'' için enerji topladık.


9 Mayıs 2012 Çarşamba

Çocukluk Hayalim Harlem

Tüm ortaokul-lise hayatı, klüp takımlarında, okul takımında, okuldan eve dönünce gece yarılarına kadar mahallede/sokakta, evde ''Beyaz Gölge'' dizisi karşısında; basketbolla haşır neşir geçmiş biri olarak çocukken hayallerimi süsleyen ''Harlem Basketbol Şov'' İstanbul'a yanıbaşımıza gelince bu gösteriye çocuklarla birlikte gitme heyecanı kapladı içimi elbette:)

Tam ''kendimiz bilet alıp gitsek mi?'' diye tartışırken, Mutlu'nun şirketi  çalışanlarına Ülker Arena'nın localarında özel biletler hediye etti.  Toplu taşımanın doğru dürüst uğramadığı, Batı Ataşehir'deki Ülker Arena'ya epey çileli bir yolculuk sonrası güç bela ulaşıp ancak gösteri başladıktan sonra salonda yerimizi alabildik. Ülker Arena'nın kötü konumu apayrı bir yazı konusu...
















''Uluslararası elitlerden oluşan karma'' adı verilen takımla gösteri maçına çıkan Harlem'in şovu kısa ve başarısızdı.


Başak ve Ege'nin en çok eğlendikleri anlar basketbolla ilgili olmayan; rakip takım basketbolcusunun Harlem'li bir basketbolcunun şortunu indirdiği,  Harlemli basketbolcunun pembe eteğiyle salonda kaldığı an ve şişme bir maskotun sürekli olarak yere ve hakeme tosladığı anlardı.

Bu tür gösterilerin, çocuklara spor/basketbol sevgisi aşıladığını düşünüyorum ama bunun için de loca yanlış adres!...

Diğer çocuklar bizim gibi loca tarafından engellenmedikleri için, aralarda basketbolcularla ''çak yaparak'', sahaya daha yakın alkış tutarak bizim çocuklardan çok daha fazla zevk aldılar. Tepeden bakmak iyi bir şey değilmiş bir kez daha görük:) 

Biz ise yedik, içtik, şiştik ve mesafeli mesafeli izledik şovu...
1 saat süren gösteri çıkışı evimize de 2,5 saatte ulaşınca olumlu bir şeyler yazmak ta mümkün olmadı...








2 Mayıs 2012 Çarşamba

Gökçeada; Tepeköy/Zeytinliköy/Vakkas


Bir gün önce manzarasıyla gönlümüze taht kuran Tepeköy Çınaraltı'na, 2. günün sabahı bu kez piknik (kahvaltı) için gittik.

Sabah erkenden fırından taze simitler alındı, otelimizin kümesinden taze köy yumurtaları toplandı, haşlandı, termoslar çay/kahve ile dolduruldu ve diğer yolluklarla birlikte paketlendi. Murti, piknik alanı olarak seçtiğimiz yerin hemen yanıbaşındaki hazır taş ocakta sucuklarımızı da kızartınca en mükellefinden şahane kahvaltımız hazır oldu....


Burada epey oyalandık. Demet, çocukların suratlarını boyadı. Çocuklar, ayakları keçi/inek kakalarına batarak çimenlik alanda top koşturdular, asırlık çınar ağacının altındaki yenilenmiş çeşmeden su içtiler....



Sonrasında Mutlu ve Murti'yi piknik alanında bırakıp Tepeköy'e doğru çocuklarla yürüyüşe geçtik. Hep aynı yerde rastladığımız katır'a bir selam verip, çocuklara katırın ne olduğunu anlattık. Pek bi bağlandılar katırcığa....















Tepeköy (Agridia), bu mevsimde Gökçeada'nın diğer pekçok köyü gibi bomboştu. Volkanik Aya Dimitri tepesinin yamacına kurulmuş, Yunanca'da küçük tarlalar anlamına gelen bu hayalet köyde yine erik ve badem ağaçlarının erişebildiğimiz dallarındaki tüm meyveleri topladık. Yolumuza çıkan eski çamaşırhanelerde ve bugüne kadar gördüğüm en küçük çınar ağacına ev sahipliği yapan köy meydanında soluklandık.  Köyün sakinleri köye meydan açabilmek için, çınar ağacını diktikleri yerde bulunan bir evi, sahibinin de rızasıyla yıkmışlar. İyi olmuş.

En küçük çınar ağaçlı köy meydanı
Eski bir çamaşırhane.
Zamanında mahalleli kadınların buralarda çok hoş vakit geçirdiklerini hayal edebiliyorum.












Tepeköy'e tepesinden bakış

Tepeköy'de en çok içimizde kalan, İstanbul'dan doğduğu köye dönen Baba Yorgo'nun, adadaki tek rum tavernasında yiyip içememek oldu. Biz gittiğimizde daha sezonu açmamıştı. Demet'in tavernadan satın aldığı hediyelik şaraplarla yetindik. Bir dahaki sefere artık....

Bir sonraki durağımız Zeytinliköy, zamanında adanın en canlı en kalabalık yerlerindenmiş. Bizim gezdiğimiz eski rum köyleri içerisinde de bizim dışımızda insan barındıran tek yer burasıydı:)




















Zeytinliköy'de, çok methedilen, Orhan Karatay'ın sahibi olduğu ve kahveyi/servisi kendisinin yaptığı ''Dibek Kahvesi''nde içtiğimiz kahveler ne yazık ki çok kötüydü.

Beklentimiz, taşa oyulmuş bir çukurda, kahve çekirdeklerinin ağır demirle ezildikten sonra elekten geçirilmesiyle elde edilen, meşakkatli bir üretim süreci olan ''gerçek'' dibek kahvesinden içmek değildi elbet ama en azından telvesi bol, güzel bir Türk kahvesi içmeyi hayal/hak ediyorduk:(

Ege ve Taylan Dibek Kahvesinde


Orhan Karatay-Kahvesinde


















Dibek Kahvesinde bozulan ağız tadımız, ''Baba Hristo''da kendine geldi... Toplam 4 masalık, ''bal dök yala'' tabirini hak eden temizlikteki ''Baba Hristo''da yediğimiz ''sakızlı dondurmalı sakızlı muhallebi'' başta Mutlu olmak üzere hepimizin kalbini fethetti. 

Baba Hristo'nun yaşına ve yavaş hareketlerine rağmen olağanüstü enerjisi, işine olan sevgi ve saygısı, dolaptan çıkarıp servis tabaklarına özenle yerleştirdiği her bir tabak tatlıda kendini hissettiriyordu.


















Güzel bir yemek anında-Mutlu Mutlu Fotoğrafı




















Zeytinli sokaklarında güzel bir yürüyüşün ardından yine Yıldız Koyu'na gidip çocuklarla sahilin keyfini çıkardık.   


















Ardından yine ''Son Vapur'' lokantasında günlük rakı-balık-meze kotamızı doldurup Gökçeada merkezdeki Mete'nin Yeri'nde stadyumu aratmayan bir ortamda GS-FB derbisini izledik. Kaybettik:(


Ve Vakkas:

1.      hz ali'nin devesinin adi...
2.       (bkz: vakkas aga)
3.      ikinci bahar dizisindeki zengin lokantacı kötü adam rolünün adı.
5.      ar. okcu, savasci.
8.      adıyaman, antep ve ilçeleri dışında duymadığım erkek adı. ikinci bahar'daki de antepliydi hatırlarsanız. dizinin yönetmeni de (bkz: uğur yücel) oralı zaten.
9.      "cengaver" anlamındadır
Vakkas:
Çocukların En Çok Sevdiği
Anasının Kabul Etmediği


Vakkas: Gökçeada Gezimizin Maskotu