Bu kez, ısınan havaya rağmen ağaçların gölgesi altında serinliğini muhafaza etmiş odalarda sıcaklık tam kararındaydı. Bol güneş olduğu için sıcak su sorunu da yaşamadık.
Sabah 8:30 gibi geç bir saatte kalkabildik. Kahvemizi içip biraz ayıldıktan sonra, Murti Gökçeada'nın pazar günleri kurulan pazarına gidip kahvaltılık ve İstanbul'da kaçırdığımız ekolojik pazarın yerine geçecek pazar alışverişlerimizi yaptı. Bizler de Murti'yi beklerken çocuklarla Vakkas'ı ziyarete gittik.
Büyümüş, boynuzları çıkmış Vakkas |
Vakkas'ın sesi aynıydı. Çocukların ve sahibinin ''Vakkaaaaasssss!'' diye seslenmesine yine tiz, kendine has bir ''Meeee'' sesi ile cevap veriyordu ama görüntüsü ve huyu değişmişti. Büyümüş, boynuzları uzamıştı ve artık eskisi gibi çocuklara ve insana yaklaşmıyordu. Yabanileşmişti. Başak, Ege ve Taylan yine de Vakkas'ı tekrar görmekten çok mutlu oldular.
Vakkas'ı sevip okşadıktan sonra, Yeşil Vadi'nin verandasında çocuklarla keyif yaptık. Güzel bir kahvaltı hazırladık. Başak, Ünal Bey'in torunlarıyla çizgi film seyretti, Ege ve Taylan kafalarına göre takıldılar. Bir sürü kelebek gördüler. Üzüm koruğunun tadına baktılar; Ege beğendi. Taylan beğenmedi.
Kahvaltı sonrası geçmiş ziyaretimizde pek beğendiğimiz, adanın kuzeyindeki ''Yıldız Koyu''na gittik. Denize girdik, Gaudi'nin tasarımlarını andıran kayalıklarda çocuklarla yürüyüş yaptık. Benim Gökçeada'daki en favori koyum burası. Çocuklar olmasa kayalıklardan çok daha berrak denize girmek te mümkün...
Yıldız Koyu'nda... |
Yıldız Koyu Kayalıklarında Yaşayan Deniz Devinin Ayak İzi |
Yıldız Koyu'nun tadı damağımızda, saat 4'te hareket edecek feribota yetişebilmek için yarım saat önce koydan iskeleye hareket ettik ve kıl payı, son 2 araba olarak feribota sığıştık.
Uzun bir tatil yapmış gibi hissediyoruz derken, dönüşümüz her İstanbul'a dönüş yolculuğu gibi sancılı oldu. 3,5 saatte geldiğimiz yolun dünüşü tam 6,5 saat sürdü:(